Dövme yapımında kullanılan pigmentlerin (boyanın), günlük olarak döktüğümüz dış deri tabakasının daha alt kısımlarına ulaşacak şekilde vücuda yerleştirilmesidir. Dolayısıyla deri dökülse de, dövmeyi oluşturan boya bu dökülmeden etkilenmez. Tarih boyunca çeşitli uygarlıklar bunu başarabilmek için birbirinden farklı birçok yöntem geliştirmişlerdir. Ancak bugün kullanılan dövme iğnelerinin uygar sayılabilecek en eski atası, Thomas Edison’ın oyma makinasından ilham alınarak icat edilmiştir ve elektrikle çalışmaktadır.
Günümüzdeki dövme iğneleri ise çok daha yüksek hızda çalışarak, uçlarındaki boyayı deri içerisine enjekte etmektedir. Yine sayısal konuşmak gerekirse, kullanılan tipik dövme iğneleri dakikada 50 ila 3.000 defa deriye girip çıkabilecek şekilde tasarlanmıştır. Uygulamaya bağlı olarak bu hız ayarlanabilir ve değiştirilebilir. İğne, derimizin epidermis tabakasını boydan boya deler ve böylece ucu, dermis adı verilen daha derin deri tabakasına kadar ulaşabilir. Boya, buraya enjekte edilir. Dermis içerisinde kolajen ipçikler, sinirler, salgı bezleri, kan damarları ve benzeri yapılar bulunur.
Dövme iğnesi vücuda her girdiğinde, vücutta bir delik açar ve yara izi bırakır. Bu da, normal olarak, vücudu hemen uyarır ve savunma sistemini harekete geçirir. Vücudumuzdaki savunma hücreleri iğnenin girdiği yara bölgesine üşüşürler ve yarayı tamir etmeye çalışırlar. İşte vücudumuzun bu savunma çabası, aslında dövmeleri kalıcı yapan esas unsurdur.